Toplum mühendisliğine dair notlar

Onur, milliyeti olmayan o ulustur, aynı zamanda bir köprü olan o gökkuşağıdır; içinde hangi kanın dolaştığı önemli olmayan kalpteki o tınıdır; sınırlar, gümrükler ve savaşlarla alay eden o asi, itaatsizliktir.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Sosyolojik Araştırmalarda Yöntem ve Teknikler

Sosyolojide Temel Yaklaşımlar

Sosyal bilimlerde Pozitivist, Yorumlayıcı ve Eleştirel yaklaşım olmak üzere üç temel yaklaşım vardır. Bu üç yaklaşım dünyaya farklı bakış açılarını, yani toplumsal gerçekliğin farklı gözlenme, ölçülme ve anlaşılma biçimlerini yansıtır.

Pozitivist yaklaşım, bilimin sadece tek bir mantığı olduğunu ve bir entelektüel etkinliğin ancak bu mantığa uyduğu takdirde bilim olarak kabul edilebileceğini öne sürer. Başka bir deyişle, sadece tek bir bilimsel yöntem vardır, bütün bilimler bu yöntemi kullanır, sadece konuları değişiktir. Kökleri her ikisi de Fransız olan Auguste Comte ve emile Durkheim’a uzanan Pozitivist yaklaşım, toplumsal dünyanın doğal-fiziksel dünyadan farklı olmadığını, bu nedenle toplumsal dünyayı incelemek için de doğa bilimlerinde kullanılan yöntem ve tekniklerin uygulanması gerektiğini savunur. Pozitivizmde bilimselliğin temeli, öne sürülen hipotezlerin gözlem ve deneyle sınanmasıdır, tek bir bilimsel yöntem vardır, bütün bilimler bu yöntemi kullanır. Pozitivist yaklaşım yorumlayıcı yaklaşım tarafından temel olarak insanlar arasında olan ilişkileri sayılara indirgemekle, insanlar için anlamlı olmayan soyut formül ve yasalar peşinde koşmakla, toplumsal bağlamı önemsememekle, değer yargılarından tamamen arınmak mümkün olmadığı halde genellemeler yapmakla eleştirilirken, Eleştirel yaklaşım tarafından ise mevcut toplumsal düzeni sürdürmek ve savunmakla ve insanların hissetme ve düşünme becerilerini dikkate almamakla eleştirilmiştir (Neuman, 2000:70-81).

Yorumlayıcı yaklaşım, doğal gerçekliklerle toplumsal gerçekliklerin aynı yöntemle incelenemeyeceğini savunur, çünkü doğal dünya insan etkileşiminden bağımsız olarak var olduğu halde, toplumsal dünya toplumsal ve kültürel ilişkilerle, insanların anlamlı ve amaçlı eylemleri ile kurulmuş ve kurulmakta olduğunu varsaymaktadır.Başka bir deyişle toplumsal gerçeklikler sabit, durağan değildirler, sürekli olarak kurulmaya devam etmektedirler, inşaları sürmektedir. Kökleri Alman filozof Dilthey ve Alman sosyolog Max Weber’e uzanan yorumlayıcı yaklaşım, 19. yüzyılda ortaya çıkan bir anlam teorisi olan ve felsefe, sanat tarihi, dilbilim ve edebi eleştiriler gibi birçok alanda kullanılan hermeneutik teorisini temel alır. Hermeneutik ismi, Yunan mitolojisindeki Hermes’ten türetilmiştir. Hermes’in görevi Tanrıların isteklerini ölümlülere iletmek, aradaki iletişimi sağlamak ve anlaşılmayanı anlaşılır hale getirmektir (Neuman, 2000:70). Yorumlayıcı yaklaşımda sosyal bilimcinin toplumsal eylemleri soyut olarak açıklayabilmesi için öncelikle davranışta bulunan bireyin o eyleme ne anlam verdiğini anlaması ve yorumlaması gerekir. Yorumlayıcı yaklaşım temel olarak toplumsal olayları açıklamada bireylerin bilgileri ve etkileşimleri dışında işleyen nesnel süreçleri göz ardı etmekle, fazla öznel ve göreceli olmakla eleştirilmiştir (Neuman, 2000:70-82).

Eleştirel yaklaşım
, kökleri itibariyle Karl Marx ve Sigmund Freud’a dayanmasıyla birlikte, toplumsal ilişkilerin altında yatan çatışma ve çelişkilerin üzeri örtülü olduğunu, sosyal bilimin bu gerçeklerin üzerindeki örtüyü kaldırmaya ve toplumsal gerçekliğin aslında ne olduğunu göstermeye çalışan bir yöntemdir. Bu yaklaşıma göre sosyal bilimin amacı, toplumsal ilişkileri eleştirmek ve dönüştürmektir. Bu dönüşüm, görünürdeki sosyal ilişkilerin altında yatan mekanizmaları ortaya koymakla ve böylece özellikle güçsüz olan insanlara, yaşadıkları dünyayı değiştirebilecek gücü vermekle gerçekleşecektir (Neuman, 2000:75-79).
Sosyal bilimlerdeki yaklaşımlar, teorik yaklaşımlarla karıştırılmamalıdır. Bilimsel yaklaşımların her birinin altında çeşitli teorik yaklaşımlar bulunur, örneğin İşlevselcilik Pozitivist yaklaşıma, Sembolik Etkileşimcilik Yorumlayıcı yaklaşıma, Marksizm de Eleştirel yaklaşıma dayanır.

Sosyal bilimlerdeki üç temel yaklaşıma ek olarak, özellikle 1980’lerden beri yaygınlaşmaya başlayan Feminist ve Postmodern Yaklaşımın da üzerinde durulması gerekir.

Feminist yaklaşım, feminist teorilere dayanan ve feminist bilince sahip olan araştırmacılar tarafından benimsenen yaklaşımdır. Feminist araştırmaların amacı, cinsiyet ve iktidar ilişkilerinin toplumsal yaşamın her alanının içine işlemiş olduğunu göstermek, toplumsal bilimde baskın olan erkek yönelimli bakış açısını düzeltmek ve kadınların sesini duyurmaktır. Feminizm, Pozitivizmi erkek egemen bakış açısını yansıttığı için eleştirir. Toplumda baskın olan ataerkil kültürel değer ve inançlar ve erkek araştırmacıların çoğunlukta olmasının bir sonucu olarak feminist olmayan araştırmaların çoğunun cinsiyetçi olduğunu , bu araştırmaların erkeklerin deneyimlerini bütün insanlara genellediğini, erkeklerin sorunlarına odaklandığını ve cinsiyete dayalı rolleri kabul ettiğini öne sürer. Örneğin feminist olmayan bir araştırmacı, bir aileyi incelediğinde erkek düzenli bir iş bulamıyorsa ailede işsizlik sorunu olduğunu söyleyecek, ancak ailedeki kadın düzenli bir iş bulamıyorsa bu durum aynı derecede önemli bir aile problemi olarak görülmeyecektir. Feminist yaklaşım bu durumun düzeltilebilmesi için araştırmacıların nesnel olmaması gerektiğini savunur. Araştırmacıların kadın bakış açısından bakması ve kişisel ve toplumsal değişimi sağlayabilmek için eylem yönelimli olması gerektiğini vurgular (Neuman, 2000:82-83).

Felsefi olarak varoluşçuluğa, nihilizme, anarşizme ve Heidegger, Nietzsche, Sartre ve Wittgenstein’ın düşüncelerine dayanan Postmodern yaklaşım, sosyal bilimlerle sanat ya da edebiyat arasında bir fark görmez. Araştırmaların betimlemekten başka bir işlevi olmayacağını ve bütün betimlemelerin de birbiriyle aynı değere sahip olduğunu söyler. Bilim insanının yaptığı betimleme, bilim insanı olmayanların yaptığı betimlemelerden daha geçerli ya da daha değerli değildir. Postmodern yaklaşım, sosyal teori de dahil olmak üzere bütün örgütlü inanç sistemlerini ve bütün örgütlü ideolojileri reddeder. Sadece içinde bulunduğumuz yer ve zamanın geçerli olduğunu savunur ve bu nedenle geçmişi ya da başka yerleri incelemeyi reddeder. Yaşamın çok karmaşık olduğunu ve hızlı bir şekilde değiştiğini, bu nedenle de nedenselliğin incelenemeyeceğini savunur (Neuman, 2000:83-84). Modernizm, Aydınlanma döneminde ortaya çıkan temel inanç, değer ve varsayımları ifade eder ve gelecek hakkında iyimserdir. Bilime, teknolojiye, ilerlemeye inanır ve güvenir. Gerçek, güzellik ve ahlak gibi konularda birçok insanın üzerinde uzlaşabileceği standartlar olduğunu ileri sürer. Postmodernizm ise gelecek hakkında kötümserdir, tarihin belirli bir doğru üzerinde ilerlediğine inanmaz ve gelişme anlayışını reddeder. Sürekli ve hızla değişen, bölünmüş, kaos içinde ve karmaşık bir toplumsal dünya anlayışına sahiptir.

4 yorum:

  1. ne zamandan beridir bunları arıyordum a aramayı bıraktıktan sonra tesadüfi bulmak da ayrı bir güzellik :) sigara içesi geldiğinde çakmağı bulamamak gibi :))

    teşekkürler paylaşım için

    YanıtlaSil
  2. Paylaşım için teşekkürler;)

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim sınava bu blogdan çalışıyorum az öz net ve açıklayıcı olmuş

    YanıtlaSil
  4. ödevimde kaynakça olarak göstermem gerekiyor da bunun için bu notu hazırlayanın ismini ve soy ismini öğrenebilir miyim?

    YanıtlaSil